10.03.2015

1

İKBT#10 After - Anna Todd Tanıtımı







Yeni turdan herkese merhaba! Uzun zamandır çevrilmesi beklenen After, sonunda bekleyenlerine ulaştı! Ben de bu turda size Anna Todd hakkında bilgilendirmek için buradayım.

Anna Todd 1989 doğumlu Amerikalı bir yazar.
Çocukluğu Dayton, Ohio'da geçmiş. 18 yaşında evlenmiş ve çeşitli işlerde çalışmış. 2013 yılında Wattpad platformu üzerinden After'ı yazmaya başlamış ve kısa sürede popüler olmuş.

Ben de bir Wattpad kullanıcısıyım ve After'ı bu kadar ünlü değilken de biliyordum. After'ın ilk olarak filme uyarlanacağı haberi gelmişti ve resmen siteye bomba gibi düşmüştü bu haber, çünkü o zamanlarda gerek Türk gerek yabancı yazarların kitapları yayınevleri tarafından keşfedilmişti ancak filme uyarlanacak bir Wattpad kitabı yoktu. Anna bu alanda bir ilkti. Wattpad profiline tebrik mesajı attığımı hatırlıyorum ki hikayeyi bile okumuyordum, başarısı çok ayrı bir şey gibi gelmişti bana :D Anna teşekkür etmişti bana, o ne kadar popüler de olsa gerçekten hayranlarını hiç ihmal etmemeye, onunla iletişim kurmak isteyenleri geri çevirmemeye özen gösteriyor.

After, Simon and Schuster yayınevi tarafından yayımlandı. Birçok ülkede telif hakları satın alınarak çevrildi ve her ülkenin çok satanlarına girdi. Şu an hala New York Times bestseller listesinde.

Kitabın film hakları ise Paramount Pictures tarafından satın alındı. Oyuncular hakkında henüz resmi bir açıklama yok, ancak filmin 2016 yazında gösterime girmesi planlanıyor.

After serisi 4 kitaptan oluşuyor. Sırasıyla

  1. After (2014)
  2. After We Collided (2014)
  3. After We Fell (2014)
  4. After Ever Love (2015)
Anna hakkında daha fazla bilgi almak için ona sosyal medya hesapları üzerinden @imaginator1Dx ismiyle ulaşabilirsiniz!



8.27.2015

8.14.2015

1

İKBT#8 Bahadır Cüneyt Yalçın - Hep Lunapark





Yazar: Bahadır cüneyt Yalçın
Sayfa Sayısı: 260
Yayınevi: April Yayıncılık



 Bahadır Cüneyt Yalçın'ın ikinci kitabı olan Hep Lunapark için başlattığımız blog turunun ilk gününden selam!

 Kitabı okuyalı uzun zaman oluyor ama tamamıyla aklımda diyebilirim. Öncelikle konudan biraz bahsedeyim.

 İrfan Yunus isimli bir adam ve ailesini konu alıyor. İrfan Yunus'un Balkara'da işlettiği bir lunaparkı var. Eski oyuncakları da olsa iç güveysinden hallice işliyor işler. Kitap, İrfan'ın oğlu Zafer'in ağzından anlatılıyor. Temiz bir çocuktu, babası da annesi de iyi insanlardı. Ama o Savaş dayısı yok mu...

 Hikaye Ramazan Bayramı'nda sofrada yemek yerken bir anda gökten bir deniz kaplumbağası düşmesiyle başlıyor. Açıkçası hiç böyle bir giriş bölümü okumamıştım.

 Eğer kitabı almayı düşünüyorsanız inanın bana bunun gibisini okumadınız. Farklıydı, hem de çok. Satır aralarına serpiştirilmiş mesajlar, kişilik analizleri ve çok çok ilginç karakterleri vardı. Ayrıca elinize aldığınızda -ya da devir değişti, kitap sipariş sitelerine girdiğinizde- kapağına bir bakın. Okuduktan sonra aslında kapakta farkına varmadığınız detayları görmeye başlayacaksınız. Atın üstünde 6 numara yazıyor, kuyruğuna da bir şeyler olmuş sanki!

 En sevdiğim karakter kesinlikle Zafer'in Mustafa isimli garip mi garip dayısıydı. Çok çok iyi niyetli olduğu her halinden belli. İçten içte çok da dertli aslında, "saçlarımı bu yollarda döktüm ben!" dediği anlar var. Ayrıca ölen şarkıcılara mektup yazma gibi de nacizane bir alışkanlığı var. Biz de dedik ki, bir günlük Mustafa gibi olalım. Aşağıya mektubumu bırakıyorum, bir sonraki turda -ve ilk yapacağım kitap alışverişimde alacağım Mütevazi Bir İntikam'ın kitap yorumunda- görüşmek üzere!!

Kitaba puanım: A+

 Sevgili Fikret Kızılok;

 Babamla araba şarkılarımızı dinlerken tanışmıştım sizinle. Araştırdığımda daha da güzel şarkılar ve özgeçmişinize ait birkaç bilgiye de ulaştım.

 Son şiirinizi sizi kalp krizinden kurtaran hemşire için yazdınız. Öğrencilik yıllarınızda Aşık Veysel ile tanıştınız. Dışarıdan bakıldığında epey hareketli ve hoş bir hayatınız var ama dertlerin yüküyle ağırlaşan omuzlar olmasa o şiirler, şarkılar yazılamaz değil mi?

 Anınıza birçok şarkıcı, şarkılarınızı tekrar yorumladı. Son şarkınız "Aşk Var Ya" Demir Demirkan tarafından o kadar harika söylendi ki... "Sevda Çiçeği" Mor ve Ötesi yorumu ile tekrar akıllara kazındı. Gönül şarkısını hele de bir Leman Sam'dan dinleyin...

 Keşke aramızda olsaydınız demek istemiyorum, çünkü farkındayım ki doğumun da ölümün de bir zamanı var. En sevdiğim dizelerle veda edeyim o halde...

 Çektiğim acıların demindeyim bu akşam/ Pişman desem değilim/ Bir harmanım bu akşam/ Her gecenin sabahı/ Her kışın bir baharı/ Her şeyin bir zamanı/ Benim dermanım yok 





7.30.2015

1

İKBT#7 Sally Green - Vahşi





Orjinal adı: Half Wild
Sayfa Sayısı: 456
Yayınevi: DEX

 ARKA KAPAK

Senden nefret ediyorlar, senden korkuyorlar...
Çünkü sen bir cadısın, yarı Ak yarı Kara.
Önce seni bir kafese kapattılar, sonra da dünyanın en güçlü cadısını öldürmeye yolladılar; Babanı...
Şimdi kendinden başka kimseye güvenemezsin.
Olumlu şeyler düşünmelisin.
Mesela Annalise'i düşünebilirsin.
Geceleri ne yaptığını UNUT.
Hayır değişmiyorsun,bunu aklından çıkar.
Kimsede olmayan armağanın seni benzersiz kılıyor ve GÜÇLÜ...
Bir de şu sesleri susturabilsen.
tıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstıstısTISTISTISTISTIS

Serinin ikinci kitabı Vahşi'nin yorumu ile buradayım!

Öncelikle kitapları tamamlanmamış bir seriyi okumanın çok çok kötü bir yanı var: Son kitap çıkana kadar bu okuyucular ne yapacak?

Bela ilk kitap yönüyle olaylara girizgah kısmıydı. Bazı şeyleri anlama ve geride bırakma aşaması gibiydi. Genel olarak üçlemelerin temel özelliklerinden birisi, ya ilk kitap dev bir girizgahtır ve ikinci kitapta şaşkınlıktan kafanızı oradan oraya vuracağınız olayların içine düşerseniz; ya da birinci kitapta tüm aksiyonu tüketip ikinci kitapta dev bir oyalanmanın içine düşer "Bitse de son kitaba geçsem." dersiniz.

Seri için ilk seçenek geçerli. Vahşi'de bittik, delirdik, tırnaklarımızı yiyerek okuduk.

İlk 30 sayfa hızlı hızlı geçeceğiniz kısımlarla dolu. Aynı zamanda Nathan kendine bir çeşit meditasyon uygulamaya çalıştığından hayatındaki olumlu ve olumsuz şeyleri düşünmeye başlıyor; aslında böylece ilk kitabın sonunda ne oldu ne bitti bir yandan hatırlamış oluyorsunuz.

Kitapları art arda okumayanlar için bu kısım bir mücevher değerinde olsa da, ben Bela'yı bitirir bitirmez dakikasına kalmadan elime Vahşi'yi aldığım için, bu kısımlarda biraz sıkıldım.

Sally Green bir George R.R. Martin olmasa da (ve lütfen, kimse onun gibi olamaz) yine de çok rahat ve beklenmedik şekilde "Bu ölürse kitap biter" dediğiniz karakterleri öldürüp hiçbir şey olmamış gibi kurguya devam edebiliyor. Kitapta "hadi canım" diyeceğiniz iki ölüm var bana göre ve birinde diyorsunuz ki "Olamaz, bu kadar kolay olmamalı." Resmen derin bir acı...

Seri hakkında hoşuma gitmeyen tek şey neden sonuç ilişkilerinin zayıf olması. Size farklı bir dünya anlatııyor, bak bunun yeteneği bu, bunu yaparsa şöyle olur deniyor. Sonra durup diyorsun; peki neden? İşte onun cevabı yok. Mesela yukarıda arka kapak kısmını yazmıştım, orada tekrar eden tıstıstıs seslerinin nedenini öğreniyorsunuz. Neden Nathan bu sesleri duyuyor? Bu sorunun cevabı var. Ama neden bu nedenden dolayı duyuyor? Bunun cevabı yok. (Bence siz soruyu anlamadınız ben hiçbir şey olmamış gibi devam edeyim)

Ama bu yön de bir eksiklik sayılmaz çünkü seri henüz tamamlanmadı. Seri sonunda her şeyin nereden gelip neden böyle olduğu açıklanabilir.

Bu kitapta favori karakterim kesinlikle Nathan'dı. Diyorsunuz ki bizim minik oğlan ne kadar da çabuk büyüyor... Nesbitt beni çok güldürdü, seviliyorsun koca adam.

Bu kapak çok çok muhteşem, demezsem gönlü kalırdı :D

Dil yine akıcı, kurgu daha hızlı ve daha değişkendi. Sonu hepimizi şoka uğrattı. ALLAH BELANI VERSİN ANNALISE.

Serinin son kitabının ismi "Half Lost" olarak belirlendi ve 29 Mart 2016 için tarih verildi. Şaka mı bu? Birisi şaka desin. O kadar nasıl bekleyeceğiz :O

Kapağı henüz yayınlanmadı ancak rengin turuncu olacağı yönde rivayetler var. (Bence uydurdular fgklş) Sanırım böyle düşünmelerinin nedeni ilk kitabın kırmızı, ikincinin yeşil renge sahip oluşu. Hani kırmızı+yeşil turuncudur ya, anladınız.

Bela'yı okursanız Vahşi'yi okumanız şart. Daha sonra yeni kitabı bekleyenler kulübü üyesi olarak size kocaman bir "Hoşgeldin!" diyebilirim.

Benden bu kadar. Seriyi kazanma şansını sakın ama sakın kaçırmayın! Sonraki turda görüşmek üzere!

Kitaba Puanım: A+

7.26.2015

0

İKBT #7 Sally Green - Bela



Orjinal Adı: Half Bad
Sayfa Sayısı: 391
Yayınevi: DEX

Arka Kapak

Sen bir cadısın, yarı Ak, yarı Kara.
Okuyamıyor, yazamıyorsun ama iyileşiyorsun hızla.
Karanlık çökünce kapalı bir yerde kalırsan hasta olursun.
Annalise'e çok aşıksın ama Ak Cadılardan nefret ediyorsun.
On dört yaşından beri bir kafesin içinde tutsaksın.
Kaçmalı ve o korkunç, katil babanı bulmalısın.
Bunu başarmalısın, on yedinci yaş gününden önce hem de.
Çünkü sen yok edilmesi gereken bir BELA'sın.

İskambil Kartları'nın Dex yayınların sponsorluğundaki turundan herkese merhaba!

Bu turumuzda orjinal adıyla "Half Bad Trilogy" bizimse Bela üçlemesi dediğimiz serinin ilk kitabı olan Bela'nın yorumuyla geldim.

Kapakta orjinale sadık kalınmış ve ben kapağa bayılmıştım. Ama sanki bana daha çok bilim kurguya yakışır bir kapak gibi geldi, nedenini bilmiyorum :D

Benim için bir kitabın en önemli özelliklerinden birisi arka kapak yazısıdır. Arka kapakta ya gerçekten severek okuduğum King, Gerritsen gibi yazarların kitap hakkında yorumlarını görürsem o kitabı kesinlikle okumak isterim; ya da arka kapak benim için yeterince çarpıcıysa. Bela'yı okurken birkaç kez dönüp arka kapağı okudum. Bilemiyorum, o kadar güzel ki. Oysaki sıralı kısa cümlelerden ibaret. Ama çok farklı bir etkileyiciliği olduğunu düşünüyorum.

Ön kapakta yazan söz, aslında her şeyi özetler nitelikte. "Kimse istemiyor. Herkes peşinde." Bu kesinlikle ve kesinlikle baş karakterimiz Nathan'ı anlatan bir cümle! Nathan belanın ta kendisi.

Seri hakkında hiçbir bilgisi olmayan için; fantastik türünde. Cadılar konu alınmış ancak benim izlediğim ya da okuduğum cadılardan çok daha farklı yönleri de var. Özellikle Marcus gibi bir karakteri başka bir yerde bulamazsınız, söyleyeyim.

Dil akıcı ve güzeldi. Başları o kadar çarpıcı gelmişti ki yazarın diline hayran kalmıştım. Üstelik Bela yazarın ilk kitabı. İlk kitap her zaman için acemilik ürünüdür ancak Green'in acemiliği böyleyse ustalığını merak ediyorum.

Kitabın orjinal adı Half Bad. Yarı Kötü gibi bir çeviri yerine bu tercih edilmiş ancak Bela da uygun bir isim. Nathan cidden bela çünkü, göreceksiniz :D

Kitapta en sevdiğim karakter Arran'dı. Çok fazla gözükmedi ama birkaç sahnede beni etkilemeyi başardı. En ilginç bulduğum karakterler ise Marcus ve Celia. Marcus'un bu kadar delice yeteneklere sahip olması ve herkesin ondan korktuğu efsanevi bir kişilik oluşu çok hoşuma gitti. Celia ise, bilemiyorum. Her zaman tek başına savaşan kadın karakterler bana çok güçlü görünmüş ve hoşuma gitmiştir.

Turun ilerleyen zamanlarında sizinle Vahşi yorumumu da paylaşacağım.BU SERİ ÇOK DELİCE İLERLİYOR!

Kitapları kazanma şansını yakalamak için Facebook ve Instagram çekilişlerine katılmayı unutmayın. bu seri kaç-maz!

ALINTILAR






7.03.2015

0

İKBT #6 Süper Dadı - Betül Güçlü




Sayfa Sayısı: 264
Tür: Romantik Komedi
Yayınevi: Müptela Yayınları


 Yepyeni bir tur, yepyeni bir kitapla karşınızdayım. Kargolar hep bana geç geldiği için turlarda son günlere kalmaktan ölmüştüm, ikinci gün beni gördüğünüze şaşırdınız mı?

 Şimdi ben açık açık konuşacağım, dobralığım hep bahsedilen bir özelliğimdir; seveni de var sevmeyeni de.

 Malum ygs, ben şimdiden sosyal ortamlardan gerisin geri çekilmeye başladım. Tur kitaplarını sonradan öğreniyordum bir ara. "Süper Dadı turu alındı." denince "Süper Dadı ne ya?" diye tepki vermiştim. Sonra Wattpad kitabı olduğunu öğrenince bir ön yargı daha yapıştırıverdim. Genelde basılan Wattpad kitaplarından pek hoşlanmıyorum, bana hitap ediyor. Bazılarının gerçekten sadece Wattpad'te kalmasını çok isterdim ama neyse, konumuz bu değil.

 Velhasıl kelam, kargom geldii ben Süper Dadı'yı gördüm. Konusu hakkında hiçbir fikrim yoktu ve Wattpad'te iken okumuş olanlara biraz danıştım. Hala bende bi ön yargı var ya, dedim sizce sevebilecek miyim ben bunu, bitirebilir miyim kitabı. Bitirdim efendim, hem de bir gün gibi kısa bir sürede.

 Kitabı elime alınca güzelce bir dışını elden geçirdim. İlk kez cilt kısmı kabartmalı bir kitaba denk geldim. İç kapağı da çok tatlıydı. İçini karıştırınca çizimleri gördüm, bir de baktım puntoları kocaman. Dedim ki dur şu dizinin bölümü dolana kadar okuyayım.

 Yaz tatili falan ama her gün erken kalkıp kursa gidiyorum ve eve gelince direk dersin başına oturuyorum. Bu yüzden mod düşüklüğünden de kaynaklanan dehşet mi dehşet bir reading slumpın içindeydim. Vallahi çekti aldı beni bu durumdan.

 Bazı yerlerden resmen kahkaha attım. Özellikle bazı olaylara karakterlerin verdiği iç tepkilere yıkıldım şsdjfşds. Ya ben çok sevdim ama bu kitabııı.

 Karakterlerin gerçekçi tavırları olsun, insan sevgisinin bu kadar ön plana çıkarılıp entrikadan uzak aslında olması gereken bir dünyayı anlatması olsun, her zaman güven duygusunun sınırsızca ve karşılık beklemeksizin verileceği olsun; çok güzel işlenmiş.

 Kitabın konusundan çok da bahsetmek istemiyorum, hatta benim gibi "Of bn okumm bnu bu ne.s" tepkisiyle başlayın. Sonra kafanıza vura vura seveceksiniz cidden dfşglkfd.

 Ya ben çok sevdim, aşırı sevdim. Bence çok güzel.

 Müptela Yayınları kitap için çok çok tatlı bir video yapmış, çok çok sempatik. İzleyin, izletin.
Kitabı da okuyun okutun ve Süper Dadı'mız Efran'a aşık olun *-* Çocukları seven ve şebeklikte sınır tanımayan bu beyi nikahıma almayı çok isterim dflksds

Kitaba puanım: A - 

6.24.2015

0

İKBT #5 Zincirlenmiş Kalpler- Büşra Toraman










Sayfa Sayısı: 484
Tür: Fantastik
Yayınevi: Ephesus Yayınları

 Merhaba, bir turda daha birlikteyiz!

 Herkesin zamanı bol, Ramazan başladı başlayalı herkesin elinden kitap düşmüyor. Sürekli etkinlikler, kitap yorumları falan. Gördükçe üzülüyorum vallahi, ben YGS kursuna gidip gelirken, tempoya yavaştan girip bir yandan orucu götürmeye çalışırken kitaplar elimde sürünür hale geldi. Bu yüzden Zincirlenmiş Kalpleri okumak zamanımı aldı.

 Direkt olarak kitaba suç atmak istemiyorum, belirli bir tempodayken vakit bulsanız bile kitap okumak istemeyebiliyorsunuz. Şahsen ben bazen "Kaldırın onları sayfa bile görmek istemiyorum." moduna girebiliyorum. Neyse :D

 Kitabı yorumlamaya her zamanki gibi kapağı ile başlıyorum. Zincirlenmiş Kalpler ciltli bir kitap ve cilt üzerindeki baskı kapağı, kitabı almadan önce çok hoşuma gitmişti. Çok ayrı bir havası vardı bana göre. Kitabı okurken "Acaba ne kadar uygun?" diye sorguladım bir müddet ama buna rağmen gayet hoş bir kapak. Cilti çıkardığınızda altında kalan kalın kapak lacivert rengi, biraz daha açık gibi. O kadar hoş bir rengi var ki anlatamam. Bu görüntüye ba-yıl-dım!

 Büşra Toraman'ı Wattpad'te duymayan gerçekten çok az insan vardır. Fantastik türünde yazdığı birçok kitapla tanınsa da Amazon Serisi hiçbir sosyal platformda yayınlanmadı. O yüzden ne karakterlere ne de konuya aşinaydık.

 Kitap, seri isminden de anlaşılacağı üzere olay örgüsü bakımından amazonlarla alakalı. Amazon kültürünü daha modern bir hava içinde tanıyorsunuz, ama kendinizi en baştan amazon dünyasının içinde bulmuyorsunuz.

 Gregg isimli ajanımız bir üniversitede sırası üstüne işlenen cinayetleri araştırmak üzere o üniversiteye eğitim görevlisi olarak gönderiliyor. Katil arkasında hiçbir iz bırakmıyor, kameralarda görünmüyor. Favori türüm suç/ gerilim tarzı olduğundan kitaba başlar başlamaz içim kıpır kıpır oldu. "Nasıl çözümlenecek, burada bir ipucu var mı, kim bu katil?" gibi bir dolu soru kafamda beliriyordu. Ben kendimi öylesine kaptırmıştım ki, katil kitabın ortasında ortaya çıkıp olay bambaşka ve fantastik bir olaya bağlanınca kitabı bırakmak istedim. Sanki her şey çözümlenmiş ve bundan sonrası önemli değilmiş gibi hissettim ama asıl olay asıl o zaman başlıyordu.

 Sonra dedim ki "Cansu sen deli misin? Bu cinayet kitabı değil ki, kitabın suçu ne?" Ve işte bu gazla bıraktığım yerden devam ettim. Spoiler vermemek adına fazla konuşamıyorum ama cinayet sonrası olaylar bana göre biraz daha yavaş ilerledi. Kat edilen yollar, yeni insanlarla tanışmalar derken hafif bir içim geçer gibi oldu. En nihayetinde kitabı bitirdim ve "Burada bitirilir mi gerçekten?" dedim. En sonda yarım bir cümle olsa bile bu tepkiyi vermezdiniz.

 Kitap yabancı karakterlerle işlenmiş ancak yazar bir Türk. Genelde böyle durumlarda hemen "Bakalım diyaloglar ne kadar gerçekçi." diyorum. Diyaloglarda hiçbir sorun yoktu, hatta kitapta en çok hoşuma giden şeylerden birisi buydu. Yazarın dili de akıcı ve sadeydi. Zaten bu tür kitaplarda edebi bir anlatım olması beklenemez.

 Amazonları duymuştum ancak ne onlarla ilgili bir film izlemiş ne de kitap okumuştum. Kültürlendim :D

 Şuraya da karakter kartlarını bırakayım, kitabımızı biraz daha tanıyın. Daha sonra görüşürüz!







Kitaba puanım: B-

6.09.2015

1

Blog Turu- Jacquelyn Frank/ Jacop (Yazar Tanıtımı)



Jacquelyn Frank 22 Şubat 1968 New York doğumlu. Yazarımız New York Times çoksatanlar listesinde 8 numaraya kadar yükselmiş. Ayrıca Amerika'da paranormal romantik dalında verdiği eserlerle tanınıyor. Frank bildiği yoldan şaşmamış, tüm eserlerini bu türden vermiş.

Frank, hayatını yazmaya adamış diyebilirim. Öncelikle turunu yaptığımız Jacob kitabının içinde barındığı seriyi, sonra yazarımızın diğer serisini anlatarak başlayayım.



The Nightwalkers (bizdeki adı ile Gece Gezginleri) serisi 6 kitaptan oluşuyor. Önceki tur arkadaşlarımın da yorumlarında görmüşsünüzdür, Jacob bir iblis. Seri ön plana çıkmış tüm iblisleri anlatıyor diyebiliriz.

Kitaplardaki olaylar birbirinden biraz bağımsız ilerliyor ancak tüm karakterlerin birbiri ile ilişkisi var.

Gece Gezginleri serisi
1) Jacob
2) Gideon
3) Elijah
4) Damien
5)Noah
6)Adam


Çoğu karakter ile zaten ilk kitapta tanışıyor ve özelliklerini öğrenmiş oluyorsunuz.

Yazarın bir diğer serisi ise The World of Nightwalkers. Ne kadar isminde "Nightwalkers" kelimesi geçse de bu seri Gece Gezginlerinden bağımsız. Kendi içinde dört kitap şeklinde ve seri devam tamamlandı.

The World of Nightwalkers
1) Forbidden
2) Forever
3)Forsaken
4) Forged



Yazarımızın kendini yazmaya adadığını söylemiştim, öyle ki yılda 4 kitap yayımladığı zamanlar var (2011 ve 2012 yılları mesela)

Shadowdwellers serisi bir üçleme ve üç kitabı da 2009 yılında çıkmış: Ecstasy, Rapture, Pleasure.
Son olarak yazmaya devam ettiği seri ise Immortal Brothers. Seri hala devam ediyor. İlk kitabı Cursed by Fire adı ile satışa sürülürken ikinci kitabın adı Cursed by Ice olarak belirlendi ve bu iki kitap da 2015 yılında satışa sunuldu. Cursed of Ice satışa çıkalı neredeyse 10 gün oluyor hatta :D Ve yazarımızın kendine ait internet sitesinde serinin sonraki kitabı Bound by Sin için bir sayaç var: 112 gün kalmış sdljhfk



Daha fazla bilgi ve kitapların tanıtımlarını okumak için http://www.jacquelynfrank.com/ adresini ziyaret edebilirsiniz. Bir sonraki turda görüşmek üzere! ^^

6.04.2015

1

Ben Ölmeden Önce- Lauren Oliver




Orjinal Adı: Before I Fall
Sayfa Sayısı: 494
Tür: Genç Kurgu

 Belki sen beklemeyi göze alabilirsin. Belki senin için bir yarın var. Belki senin için bin, üç bin ya da on bin yarın var; banyo yapabileceğin, yuvarlanabilceğin, parmaklarının arasında kum taneleri gibi kaymasına izin vereceğin kadar çok zamanın var.
 Ama bazılaırmız için yalnızca bugün var. Ve gerçek şu ki, hiçbir zaman, ne kadar zamanın olduğunu gerçekten bilemezsin.

 Bu kitabın yorumunu nasıl yapacağım hakkında çok düşündüm. Bazı şeyleri tarif etmekte gerçekten zorlanan biriyimdir.

 Kitaba başladığımda ilk 50 sayfadan devamını sevip sevmeyeceğimi, bu kitaba kaç vereceğimi biliyordum. Öyle de oldu. Hatta sonunu da böyle güzel beklemiyordum açıkçası.

 Kitabın kapağı orjinaline yakın, en azından aynı format. İç kapak sarı renkli ve kapakta da çayır çimen rengarenk bir görüntü var. İsminde "ölüm" kelimesi geçmese şen şakrat, cıvıl cıvıl bir kitap sanabilirsiniz. Ama öyle değil.

 Kitap, Samantha'nın ağzından anlatılıyor. Samantha son sınıf bir lise öğrencisi. Şimdiye kadarki hayatında Kent dışında hiç doğru düzgün arkadaşı olmayan bir kız iken Lindsay ile tanışıyor ve bir anda her şey değişiyor. Tabi kitap bu kısımda başlamıyor. Kitabın başında Sam, Lindsay, Elody ve Ally okullarındaki "Eros Günü" için gün içinde yaşamayı bekledikleri olayları konuşuyorlar. Sabahtan akşama kadar Sam'in son gününü okuyoruz. Sam size kitabın en başında öldüğünü söylemişti.

İlk başlarda bu bir ceza mı yoksa ödül mü kestirememiştim ancak Sam sürekli olarak öldüğü günü baştan yaşıyor ve o hariç kimse bunun farkına varmıyor. Yaşadığı her gün içinde olduğu hayatla ilgili yeni bilgiler ediniyor, daha önce hiç fark etmediği şeyleri fark ediyor.

Sam ve grubu, okulun tipik havalı kız grubu. Diğerlerini aşağılamaları yanı sıra nerede bir parti varsa oradalar, okulun en havalı erkekleri ile çıkıyorlar vs. Sam size öldüğü günü anlattıktan sonra şöyle diyor:
"Ama parmak doğrultmaya başlamadan size şunu sorayım: Yaptıklarım gerçekten o kadar kötü mü? Ölmeyi hak edeceğim kadar? Bu şekilde ölmeyi hak edeceği kadar?
Yaptıklarım gerçekten başka herkesin yaptıklarından daha mı kötü?
Sizin yaptıklarınızdan daha mı kötü?
Bir düşünün."

Bazı konularda gerçekten bencil olabiliyoruz. Birinin hatalarını yüzüne vurmaktan çekinmiyoruz ama konu kendi hatalarımıza geldiğinde böyle bir suçlamayı kabul etmiyoruz. Kendimize biraz kusursuz gözüyle bakıyoruz ya da hatalarımızı kabullenip "Ne var bu kadar büyütecek?" diyerek karşımızdaki insanların hissettiklerini küçümseyebiliyoruz. Bir günde konuştuğunuz, sevmediğiniz bazen kendinize hakim olamadan laf uzattığınız insanlara bakın. Ya bu sizin son gününüzse? Ya bu son yaptıklarınızla ölecekseniz ve de öyle hatırlanacaksanız?

Bu kitap aslında "Dikkatli ol." mesajı veriyor. Konuşurken, davranışlarını sergilerken dikkatli ol. Bazı hatalar gerçekten kalıcı zararlar bırakıyor. Hele de bizim gibi gelişme, karakterini bulma çağındaki genç bireyler için dışarı baskısı büyük önem taşıyor. Bazen yaşadığımız olaylar sanki bir bebeğin yüzündeki yara gibi oluyor, iyileşiyor ama o minik izi hayatı boyunca üstünde taşıyor.

Sadede gelecek olursam, kitabı delicesine sevdim. Ölü bir kızı okuyor olabilirsiniz ama yazar bu durumda sizi kasvetli bir havaya sokmuyor, aksine kullandığı dil öylesine sıcak ki.

Her karakteri sevdim, hepsi büyük hatalar yaptı (özellikle Lindsay) ama hepsini çok sevdim. Ama favorim Kent. Ben aşık oldum sanırım kendilerine...

Kitap için iki şarkı seçtim, birisi Sam ve arkadaşlarının hayatını özetliyor. Eğlenceli ve deli dolu. Bir diğeri ise ölümün getirisi aslında.

PopSugar Reading List'te (bayadır lafını açmıyorum çünkü evin içinde kaybetmiştim jkfdhgj) bu kitap için a book with a love triangel diyeceğim. Keskin hatlı bir aşk üçgeni var bence, belli bu.

Bir sonraki yorumda görüşürüz!

Öyle sevimli ve normal ki. Kaşmir kazaklar giyen, çengel bulmaca çözme konusunda çok iyi olan ya da keman çalan veya aşevlerinde gönüllü olarak çalışan bir kızı hak ediyor. İyi, normal, dürüst birini. Midemdeki ağrı oraya bir şey hapsolmuş, içimi kemiriyormuş gibi şiddetleniyordu. Asla ona layık olamam. Sonsuza dek aynı günü yaşasam bile ona layık olamam.


"Belki de kaybettiğimiz zamanı telafi ediyorumdur." Hafifçe sekerek ondan geri geri uzaklaşmayı sürdürüyorum.
"Ben ciddiyim." diyor. "Neden ben?"
Kent'in karanlıkta elimi tutuşu, beni ayışığıyla aydınlanan odalardan geçirişini hatırlıyorum. Sesinin beni ninni gibi uyutuşunu,dalga gibi taşıyıp götürüşünü düşünüyorum. Yüzünü ellerimin arasına alıp dudaklarını benimkilere değdirirken zamanın duruşunu düşünüyorum.
"İnan bana." diyorum. "Senden başkası olamaz."









Kitaba puanım: A++


5.20.2015

1

Trendeki Kız- Paula Hawkins




Orjinal Adı: The Girl on the Train
Sayfa Sayısı: 360
Türü: Gerilim (?)


Çevrildiğini duyar duymaz merakla beklediğim, hem yurtdışı kapağına hem de İthaki'nin tasarımına aşık olduğum kitap... Biraz uzatmalı da olsa elime ulaştı ve okudum. Aslında şu an ne hissettiğimi tam bilmiyorum.

Genelde bir kitaba bu kadar bağlanmam ya da ne bileyim, delicesine okumayı istemem ama Trendeki Kız'da beni çeken bir şeyler vardı.

Bitti, hala bunları hissediyor muyum emin değilim.

Ama bir konuda eminim ki, beklentimi yüksek tutmadım. Bir baktım, herkes okuyor, herkes bir fikir beyan ediyor. Sevenler çoğunlukta olsa da bu ilginin abartıldığını düşünenler vardı. Ben sanırım ikisinin arasında bir yerdeyim.

Öncelikle tasarımın ne kadar zekice ve harika olduğundan bahsedeyim. Hem dış cilt hem de iç kapak o kadar güzel ve fotojenik ki, benim gibi yetenek yoksunu biri bile yüzlerce fotoğraf çekmek istiyor ve çektiklerinin de hepsini beğeniyor gibiydi.

Kitabı her gördüğümde heyecanlanmam kesinlikle bununla alakalı. Bir gün kitabım çıkarsa (İçimden bir ses bugünün hiç gelmeyeceğini söylüyor.) kesinlikle böyle görünmesini isterdim.

Eh, gelelim içeriğe. Puntolar tam istediğim boyuttaydı, bunu söylemeden geçemem. Dil, klasik bir çeviri kitabında olduğu gibi. Ağır da değil, basit de. Bazı yerlerde yaptığı benzetmeleri ve aktarımları çok başarılı buldum, bu da Hawkins'i diğerleri arasından sıyıran bir özellik.

Bir de herkes sürekli "Polisiye gerilim severler okuyabilir." diyor. Böylece kitabı okumaya başlarken "Hm, demek ki gizemli işler dönecek, demek ki heyecanlanmam gerekiyor." önyargısına kapılıyorsunuz. Gerilimsever birisi olarak bu kitaba gerilim denemeyeceğinin öncelikle kabul edilmesini istiyorum, lütfen. Geçmişte olan olayların merak edilmesi bir kitabı gerilim kategorisine sokmuyor.

Ben gerilmedim, vallahi bakın. Son 100 sayfada olayı çözmüştüm ve "Eh, peki madem." diyerek okudum. Kendinizi çok büyük bir sır perdesinin içinde bulacağınızı düşünmeyin, zaten karakter sayısı bir elin parmağını geçmeyecek kadarken bazı şeyleri tahmin edebiliyorsunuz.

Kitap Rachel, Megan ve Anna tarafından anlatımların olduğu kısımlar şeklinde ayrılmış. Ana karakter Rachel, nam-ı diğer trendeki kız. Kitap hakkında fikir edinmek isteyenler biliyordur, Rachel her gün trenle bir evin önünden geçiyordur ve evde yaşayan çift ile alakalı bilgiler ediniyor. Daha sonra olaylara dahil olmaya başlıyor falan.

Rachel'dan genel olarak hoşlandım, alkolik bir manyak olabilir ama aldatılmış bir kadındı ve böyle karakterlere hep bir sempatim vardır. Acıma duygusuyla karışık bir sempati duyarım. Megan'dan ve Anna'dan o kadar nefret ettim ki... Ve erkek karakterlerde de pek sevilecek taraf bulamadım. Karakterler genel olarak sevmemenize rağmen bir şeyler size okutuyor ya, bilemiyorum. Sevmeseniz de hak veriyorsunuz. Sevmeseniz de sahipleniyorsunuz. Gerçek hayat da böyle değil mi?

Olay örgüsü çok başarılı bir şekilde işlenmişti. Bir yazarın ilk kitabına göre gayet başarılıydı.

Hala "Gerilim ya resmen gerilim bu kitap." diyenler olacak, arka kapakta da herkes gerilim demiş zaten, içim sıkıldı ljgfdş. Neyse, şarkımı da gerilimcilere özel seçtim, alın bari şarkınız tam olsun dşlfgklf

Şaka maka sevdim ben aslında kitabı ama bir yandan da uyuz oldum, bilemiyorum. Okurken zevk aldım ama, önemli olan da bu.

Zaten ilk cümlesiyle beni esir almıştı. "Her gün önünden geçtiğiniz evlerde aslında neler oluyor?" Bunu görür görmez "Ay gerçekten de, bunu çok düşünürüm biliyor musun?" diyerek sayfayı çevirmiştim. Evet, kitapla konuştum.

PopSugar List şeysini hatırlıyor musunuz? Bence hatırlıyorsunuz. Trendeki Kız için "a book published this year" diyorum, en mantıklısı bu geldi nedense.

Birkaç alıntı bırakıp gideyim. Bu arada artık bir İnstagram hesabım var. Belki takip falan etmek istersiniz bilemiyorum :D

Hala blogda Şu An Okuyorum kısmında Kurtlara Söyle Eve Döndüm duruyor, bence ona başlayayım artık. Bir sonraki yorumda görüşürüz!

Bir geçmişiniz olduğu insanlar sizi bırakmıyordu ve ne kadar çabalarsanız çabalayın, kendinizi kurtaramıyor, özgür kalamıyordunuz. Belki de bir süre sonra çabalamaktan vazgeçiyordunuz.


Hayat bir paragraf değil, ölüm de bir parantez.